23 Kasım 2013 Cumartesi

Kaderin Bağladıkları Joao de Deus Abadiania

Geçen yıl bu zamanlardı. Yine kızımın doğum günü zamanı, okuluna gittik doğum günü kutlamaya. İstediği prenses taçlı pastayı yaptırarak, bu tür şekerlemeden yapılan pastaları çok severim daima..Ben, Çağatay, annem,babam, Çağatayın bakıcı teyzesi Perihan..Ablasının sınıfına oğlumu götürdüğümde içim buruktu , oğlum doğduğundan itibaren süren burukluk, kızıma sevinirken,büyümesini sağlıkla yaşamda ilerlemesini ve başarılarını izlerken gözüm pastada bir gün oğlumda normal çocukların gittiği okullara gidebilecek mi ve benden bir prens pastası isteyebilecek yeteneğe sahip olabilecek mi diye…Sınıftaki haşarı oğlan çocuklarının birbirine attığı küçük tekmelere bakarken benim oğlum bacaklarını kullanabilecek mi diye soruyordum en buruk halimle Yaradana…….Bir yanım hayır olmaz derken diğer yanım ALİ İMRAN Suresini hatırlıyor : Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmîlere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir.
Evet elimde iyileşebileceğine dair hiçbir kanıt yok ama kalbimde Allahın her şeyi verebileceği ile ilgili sesler var. Ne uzun uğraşlardayım ona bağlanabilmek için ve beni duyduğunu, yanımda olduğunu hissedebilmek için.
Sonra kızımın kocaman kalbine vuruldum. Danışanlarımdan duyuyorum, engelli aileleri olanlardan çocuklarının engelli kardeşlerinden utandığını evladım ne güzeldi sarmalıyordu kardeşini. Her buruk bakışımda anne sen Allaha inanmıyor musun, benim kardeşim iyileşecek diyerek. Bu durumdaki ailelerin sağlıklı çocukları ister istemez çabuk büyüyor ve olgunlaşıyor , evde matem havası varken çocukluklarını bazen tamamen unutarak ebevynlerine ebevyn olmaya uğraşıyorlar. Özellikle anne çocuk için yaşam kaynağıdır anne olmazsa çocuk yaşayamayacağını zanneder o yüzden anneyi yaşamda tutabilmek için gizliden bir çırpınışa giriyorlar. Tabi ki benim için bir tane tamamen sağlıklı çocuğumun olması acıma hafifleticilik katıyordu. Herkesin kaderi kendine özel işte ya Elif Naz’da olmasaydı ne yapardım dediğim çok oldu. Engelli çocukları olan ailelere, eğer imkanları varsa bir çocuk doğurmalarını da tavsiye ediyorum. Yaşamda eksik olmadıklarını hissedebilmeleri için, yeni bir armağan olabilir sonradan gelen çocuklar…
Kızım o gün sınıfta arkadaşlarıyla çok eğlendi, çok ta güzel bir sınıf öğretmenleri vardı bu sene orta bölüme geçtiği için öğretmeniyle ayrıldılar. Ferah öğretmen küçücük kızıyla hacca gitmiş, güzel yüreğiyle oğluma dua etmişti, Hacdan bir taş getirmişti, dilinin altına sürün sürekli olarak,iyileşirse hasta birine iade edin yada götürüp geri bırakın demişti.
Bir gece bir rüya görmüştüm yine acıyla kıvranırken. Hacca gitmiştik, ben, İsmail ve kızım vardık. Oğlum nerede diyordum durmadan Bizi alıp caminin minaresine uçurdular. Minarede dik dik merdivenleri çıktım,zorlukla sonra oğlumu bir erkeğin kucağında gördüm ver bana oğlumu o benim dedim. O zaten burada ,sen geldin bize ait olanı bize bırak dediler. Ne demek istediklerini hala bilemiyorum ama tamamen iyileşip oğlum yoluna sağlıklı devam edince en azından ailece Umre yapmaya niyet ettik.
O gün bugün hala bir şekilde,hiç beklemediğim yerlerden Çağatay’a zemzem suyu gelir okur üfler onu içiririm. Hatta bana komik gelen bir şeyi söyleyeyim normal su hiç içirmedim desem yeridir. Şimdi de temmuzdan beri Joao’nun şifalı sularını içirip, sonra çoğaltıp kullanıyoruz. Çağla Şıkel Alişan programında da konu olan şu meşhur şişemizin üzerinde şifa ile ilgili Çağatay’a özel yazı metinleri, sağlık olumlamaları,şifa ayetleri var. Öncelikle Suyun Gizli Mesajı Masaru Emoto kitabını tavsiye ederim..
Ben işin özünü size anlatan Erkan Arkutun blogundan suyun hafıza bilgileri ile ilgili bir yazıyı paylaşmak istiyorum.. Geçen gün okuduğum bilimsel bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilim dünyası suyun hafızası olduğunu keşfetmişler. Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste, araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk yaptığını keşfetti. 1980'lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu farketti. Bilim adamı suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine konulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmiş. 
Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda'dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika Katolik Üniversitesinde, Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak, yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış. Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış. 
Unutmayalım ki; insan bedeninin %85'i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz ruhumuzla düşündüğümüz gibi etkileriz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, iç içe geçmesi, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı. Madde, molekül veya hücre dediğimiz aslında hepsi enerji parçacığıdır, bu yüzden etkileşim bu kadar güçlü, bu kadar hızlıdır. 
Masaru Emoto: "İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR." demektedir. 
Albümümüzde ki fotoğraflar suyun inanılmaz yansıtmalarını gösteriyor. Canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun, çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca kopyaladığı açıkça ortadadır. Su, bir şey söylendiğinde, ona aktarıldığında, anında etkilenmekte. 
Fotoğraflardaki dondurulmuş sulara, dondurulmadan önce ya sözel olarak veya şişenin üstüne yazılarak resimlerin altında yazılı kelimeler yüklenilmiş. Su, kelimelerin enerjisini kopyalıyor ve görüntü olarak şaşırtıcı bir şekilde kelimenin manasını yansıtıyor. Kelimelerin enerjisel frekansları suyun moleküler yapısını değiştiriyor. Yapılan araştırmada ayrıca suya müzik çalınmış, film de oynatılmış. Örnek fotoğraflarda kelimelerin ve müziğin etkisini görebiliyorsunuz. Film oynatıldığında korku filmlerinin, şiddet içeren filmlerin kötü bir etkisi olup, şekil bozuklukları yarattığı görülmüş. 
İnsanı, beyniyle, beden sistemiyle, aklı, fikri ve düşünceleriyle salt maddesel varlık olarak ele almak son derece yanlıştır, tüm diğer canlıları da. Çünkü insan, ruhunun yaydığı enerjisi ile var olan bir varlıktır. İlk yaratıldığı andan itibaren beyni ve tüm bedeni ruhunun yorumlamasıyla çalışır ve insanı insan yapar. Bir insan katrilyonlarca hücre ve molekülden oluşur, her biri an an yenilenir, moleküler yapısının temelinde enerji yüklü parçacıklarla karanlık olan boşluk vardır. Suyun yapısı da, insanın beyni de, kalbi de, diğer tüm varlıklar da aslında temelinde enerji parçacıklarıyla boşluktan oluşurlar. Tabi ki, enerji parçacıklarının kendi başlarına karar alması, şekil alması, son derece akıllı sistemler oluşturması imkânsızdır. Molekülleri muazzam sistemler halinde örgütleyen ve yöneten bir Yaratıcı vardır. 
Bu yıl yine kızımın doğum günü geldi bu sefer kurdeleli bir pasta seçti kendine, hediyeyi anlatıyormuş. Kızım zaten mucizevi bir hediye bunu şimdi kendimce çok iyi idrak ediyorum. Bir ağır musubet ailelerin çocuklarının sağlığını büyük bir armağan görmesini sağlıyor ve onların değerini anlamasına yetiyor da artıyor. Sanırım artık geç kız oluyor EOS ruj varmış onu istedi doğum günü için,sürpriz yapıp onu alacağım ona bir farkla geçen seneye göre yaşama ve mucizelere inanan bir anne olarak….
Ne mi oldu bir yılda çooook şey…
Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.NİSÂ 175.
Bunlardan biri bildiğiniz gibi İsviçredeki Joao Deus maceramız…..
Oğlumuzun gözlerinin açılıp bizi aylar sonra görme anıydı, bir annenin evladı tarafından görülme isteğinden daha derin bir istek nedir ki….Beni araba camından ilk defa görüp bize gülmesini hiç unutmayacağım…
Biz Ayşe Arman’la nasıl tanıştık, nasıl oldu, bize nasıl ropörtaj yaptırdı hayal gibi. Tabi kendimi bildim bile en ciddiye aldığım, ruhunu yakın bulduğum yazardır. Nasıl güzel yüreği vardır her tarafa objektif yaklaşır, kalbiyle iş yapar, kendine yakın bulduysa konuyu kişiyi,dürüstlüğüne inandıysa yazar, reklamdan iş yapar yazılardan anlamaz kalbi,ona şükranlarımızı sunuyoruz. Tabi bizi tanıştıran tanıdığımdan beri çok sevdiğim canım Evrim var alt yapıda , nerede bir yara var sarmak ister Evrim Kuranımız belki hatırlarsınız Ayşe Armanla Gezi Parkı olaylarında Y Kuşağı röportajını yapmıştı ,çok güzel bir röportaj olmuştu kendileri gibi…. Asıl bizim blogumuzu Ayşe’ye gösteren de odur.
Bir niyet koyduk röportajdan önce İsmail’le, bir kişiye inanç ışığı aşılasak ve oğlumuza dua alsak, bir kişi bir gece inanç tazeleyip,yüzü gülse biz mutlu olacağız.
Evrenin değişmez kuralı vardır, aldığın kadar vereceksin, bu yaşayıp deneyimlediğimiz bilgi bizde kalsa belki kendimizi Allaha karşı borçlu hissederdik, size verdiğimi niye paylaşmıyorsunuz derdi bize diye düşündük…
Tabii çılgın Cananımızı da unutmayalım. Kendi babası felç olmuş, gençliği onun iyileşmesinin gözüne bakarak geçmiş. Hadi abla yapalım abla, söyleyelim abla diyerek geçirdiği günleri de saymak gerek…
Sonrası kilitlenen telefonlar, ne çok acı var etrafta, ne çok hastalık. Niye Allahım diyor bir tarafım,daha sonra hastalıklar olmasaydı evren,bakış açıları nasıl gelişirdi diyor bir tarafım. Hep takıldığım Mevlana sözü “Birilerinin acısı ,birilerinin mutluluğu olur” Yıllarca kafaya takıp çözemediğim, yeni idrak ettiğim derin söz. Bu sözün altında hep bir hunharlık ararken kendi acımın yeni kapılar açtığını fark etmem, sonra en azından bir şeyimiz olmasa da evladımız iyi diye dua ettiren acılar vs.vs.vs.., o günahkar bak ben değilim diyerek bile bir gün olsun rahat edebilen huzursuz gönüller , hepsine de yürekten eyvallah.. Birinin yüzü gülebildiyse bu evrende bazen acılara da eyvallah, birileri çektiği acılardan yeni yöntemler bulabiliyorsa ona da eyvallah…
Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.""O, bize yollarımızı göstermişken neden Allah'a tevekkül etmeyecekmişiz? Bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler."İBRÂHÎM 11.- 12.
Bu arada yine bir aile dizimi eğitimimiz vardı. Eğitimde ben bir dizim istedim hocadan, yine beni kırmadı sağ olsun, her zaman ki baba duyarlılığı ile.
İçimdeki çocuğa baktım çalışmada cesaret göstererek, içimdeki çocuk saçlarını önüne düşürmüş,yüzü kapalıydı o anda yaşadığı bir aile acısından daha doğrusu travmasından diyelim. Öylece hareketsiz duruyordu,kalk artık dedim,yıllardır o travmayla sarmal oldun öylece duruyorsun dedim içimdeki çocuğa acımasızca. Sonra bu çocukla kalmayı öğreneceksin,onu görmezden gelmeyi bırak, acının içinden geçmeden acıdan kaçarak acı iyileşmez dedi hocam.
Çıkışta Erzurumlu İbrahim Hakkı torunu,sınıf arkadaşım, güzel kızıl saçlı Ferhundem içindeki çocuk ta oğlun gibi duruyordu gördün mü dedi,önce onu iyileştirmezsen oğlunu iyileştiremezsin. Tokat gibi vurdu yüzüme, her zamanki yaklaşımıyla. Uzun süre hatta hala o duyguda ve o çocukta kaldım. İşime çok yaradı bence, bana da oğluma da.. Kendini görmeyen etrafını göremez……
Burada İbrahim Hakkının sözlerini hatırlarım..


Hayreyler

Zannetme Ki Gayreyler
Ârif Onu Seyreyler
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sen Hakk’a Tevekkül Kıl
Tefviz Et Ve Rahat Bul
Sabreyle Ve Razı Ol
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Kalbin Ona Berk Eyle
Tedbirini Terk Eyle
Takdirini Derk Eyle
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hallak-I Rahim O’dur
Rezzak-I Kerim O’dur
Fa’al-I Hakim O’dur
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Bil Kadıy-I Hacatı
Kıl O’na Münacatı
Terk Eyle Muradatı
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Bir İşi Murad Etme
Olduysa İnad Etme
Haktandır O Reddetme
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hakk’ın Olacak İşler
Boştur Gam-U Teşvişler
O Hikmetini İşler
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hep İşleri Faiktir
Birbirine Layıktır
Neylerse Muvafıktır
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Dilden Gamı Dûr Eyle
Rabbinle Huzur Eyle
Tefviz-İ Umur Eyle
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sen Adli Zulüm Sanma
Teslim Ol Oda Yanma
Sabret Sakın Usanma
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Deme Şu Niçin Şöyle
Yerincedir Ol Öyle
Bak Sonuna Sabreyle
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hiç Kimseye Hor Akma
İncitme, Gönül Yıkma
Sen Nefsine Yan Çıkma
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Mü’min İşi Renk Olmaz
Âkil Huyu Cenk Olmaz
Ârif Dili Tenk Olmaz
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hoş Sabr-İ Cemilimdir
Takdir Kefilimdir
Allah Ki Vekilimdir
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Her Dilde O’nun Adı
Her Canda O’nun Yadı
Her Kuladır İmdadı
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Naçar Kalacak Yerde
Nagâh Açar O Perde
Derman Eder Ol Derde
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Her Kuluna Her Anda
Kâh Kahr-U Kâh İhsanda
Her Anda O Bir Şanda
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Kâh Mu’ti-U Kâh Mani’
Kâh Darr-U Kâh Nafi’
Kâh Hafız-U Kâh Rafi’
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Kâh Abdin Eder Ârif
Kâh Eymen-Ü Kâh Haif
Her Kalbi O’dur Sarif
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Kâh Kalbini Boş Eyler
Kâh Halkini Hoş Eyler
Kâh Aşkina Dûş Eyler
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Kâh Sade-Ü Kâh Rengîn
Kâh Tab’ın Eder Sengîn
Kâh Hırem-Ü Kâh Gamgîn
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Az Ye, Az Uyu, Az İç
Ten Mezbelesinden Geç
Dil Gülşenine Gel Göç
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Bu Nas İle Yorulma
Nefsinle Dahi Kalma
Kalbinden Irak Olma
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Geçmişle Geri Kalma
Müstakbele Hem Dalma
Hâl İle Dahi Olma
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Her Daim O’nu Zikreyle
Zeyrekliği Koy Şöyle
Hayran-I Hak Ol Şöyle
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Gel Hayrete Dal Bir Yol
Kendin Unut O’nu Bul
Koy Gafleti Hazır Ol
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Her Sözde Nasihat Var
Her Nesnede Zinet Var
Her İşte Ganimet Var
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Hep Remz-Ü İşarettir
Hep Gamz-Ü Beşarettir
Hep Ayn-I İnayettir
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Her Söyleyeni Dinle
Ol Söyleteni Anla
Hoş Eyle Kabul Canla
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Bil Elsine-İ Halkı
Aklam-I Hak Ey Hakkı
Öğren Edeb Ve Hulku
Mevlâ Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Vallahi Güzel Etmiş
Billahi Güzel Etmiş
Tallahi Güzel Etmiş
Allah Görelim Netmiş
Netmişse Güzel Etmiş



Gelen binlerce telefon ardından, sabah programına çıkmamız teklif edildi.
Ali Şan ve Çağla Şıkel programıydı. Oradan bizi arayan Emre yakının hastalığını anlattı. İsmail bu konulara olan her zamanki huysuzluğuyla uğraştırma beni, Ayşe yazdı ya dedi, ben de ya gazete okuyamadıysa insanlar diye sonunda onu ikna ettim. Gidene kadar mırıldandı yağmurlu havada. Ali Şanın insanlara yardım için konuya ilgisi bizi mutlu etti ama sadece mucizevi diye adlandırılan kısımla ilgilenmeleri biraz üzdü,şimdi Brezilyadan dönüşte çok net anlıyorum ki mucize deneni yaşamak için uzun bir hazırlanış dönemi şart. Bu hazırlanış dönemi içsel uyanışı temsil ediyor kanaatimce . Bu uyanış korkusuzca tevekkül etmeyi gerektiriyor. İçte yaşanan korku ve yeterince teslim olamamak, olur mu olmaz mı korkusu, bu kadar kolay mı verecek Allah şifayı duygusu,benim hastalığım ağır bundan kimse kurtulamamış duygusu, negatife odaklanma, başkalarının bilmeden fark etmeden seni uğrattıkları maniplasyon oyununa kanma şifayı daima bloke ediyor. Ruhta derin bir kirlenme yaratıyor.
Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.NİSÂ 175.
İsviçrede bize yardımcı olan meleğimiz dediğimiz Joao’nun kızı gibi sevdiği dünyalar tatlısı Sonyamız vardı, oradan ayrılırken bize Abadianiada görüşmek üzere demişti. Abadiainia Joao’nun çalışmalarını yaptığı küçük kasabanın adıdır. Biz güldük ve geçtik hadi canım edasıyla, oğlumuzun gözlerinin açıldığından ve ilerisinde yaşayacaklarımızdan habersiz…
Bizim sadece oğlumuzda değil, tüm ailemizde değişimler oldu bu sırada. Kızım köpek korkusunu yenip köpeklere dokunmaya başladı, bizim eşimle birbirimize bağlılığımız arttı. İşlerimizde değişimler yaşandı, güzel gelişmeler yaşandı. En son 2012 biterken ezdin geçtin, bu benim acıyla geçen son yılım bundan sonra yukarı çıkış başlayacak dediğim dönemi ve bu benim son ağır sınavım olacak dediğimi hatırlıyorum..
EN ÖNEMLİSİ OĞLUMUZU TAMAMİYLE HER HALİYLE KABUL EDİP TÜM TÜRKİYE’YE BİZ BU DURUMDAYIZI CESURCA İLAN EDEBİLMEMİZDİ.
Çünkü hastalığı önce olduğu gibi kabul etmek gerekir. Kabulsüzlük,direnç hastalığı büyütür. Bana en çok gelen soru kabul edersek böyle kalmaz mıyız? İlla direnmemiz gerekli gibi bir his var insanlarda. Aslında direnç savaştır ve tek kişi savaşamaz , savaşa karşı tarafta gereklidir.İster istemez bir karşı atak geliştirir hastalık kavramı bize ama belki bana şu anda böyle bir şey geldi öğrenmem gereken dersi alıyorum, görmem gerekeni görüyorum ve onunla vedalaşıyorum demek bizi iyileştirmeye doğru daha yaklaştıran bir üslup yaratır. Neyse Brezilya’ya gitme isteği doğdu içimizde ve nasıl gidelim planlarını yapmaya başladık, gitmek isteyenler oldu. Bize bir çok firma durumumuzdan dolayı sempatik bakmadı, bir organizasyonla gitmek bize göre Abadianiaya yalnız gitmekten çok kolay. Bölgede Portekizce konuşuluyor, çok nadir İngilizce bilen var. Bölgeye aktarmalı uçaklarla ve otobüs yolculuğu ile gidiliyor, Sao Paolo hava alanında uçak kalkış yerleri sürekli değişiyor, İngilizce bilen çok nadir bulunuyor vs.vs.vs artı ortak sinerjinin ortak duanın etkisi de büyük, birlikten kuvvet doğuyor, ilk defa gidilen bölge önce insanı ürkütüyor ve apar topar hazırlandık, bu duygularla beraber. 42 kişilik çoluklu çocuklu, gençli,yaşlılı,çeşit çeşit sıkıntıları hastalıkları olan bir grup olarak toplandık, yola koyulmaya karar verdik.Sanki hepimize bir güç geldi, bu kararı vermek için. Normal insanın gözünü kestiremeyeceği yollara biz düştük. Ne büyük bir cesaretle. Burada aklıma gelen biz ve tüm arkadaşlarımız için, Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.BAKARA.169
Her şey çok yolunda gitti, biz ailece hazırlanırken. Benim için tek sıkıntı kızım Elif Nazımızı burada bırakmaktı. Allahtan babası ve Ebru teyzesi var. Ebru teyzesi hamile, kızıma bir kardeş daha geliyor, sağlıklı ve güzel ömürlü olur inşallah. Kardeş ne güzel bir şeydir, şu koca dünyada yanında hissettiğin senin köklerinden gelen, yakın yol arkadaşı..Annemler İstanbul da idi biz giderken küçük tırtılımız Duru Ala oldu. Kardeşimin kızı, hala olmak ta bir ayrı zevkli..
21 Ekim bizim için büyük gündü. 20 Ekim’de İstanbul’da olduk. Çağatay, İsmail, ben ve asistanımız Canan.Heyecan doluyduk. Sabahın 09’unda Türk Hava Yolları uçağına bindik,uzun yolculuğumuza başladık. Dile kolay küçük bir çocukla 12 saat yolculuk, git git bitmez. Kısıtlı alanda dön dön dur..
Bazılarıyla direk tanıştığımız bazılarıyla telefonla görüştüğümüz arkadaşlarımız, tanımadığımız bazı insanlar.. Bilmeden kader birliği etmişiz, görünmez iplerle bağlanmışız, belki Türkiye’den giden düzenli ilk kafile, umuda yolculuk….
Çağatay’ın oyuncaklarını yanımıza aldık. Uçağın sabah olması gündüz çocuğumuzun bir anlamda uyumaması ve yolculuğun zor geçmesi demek bizim için..Neyse uzun yolculuklara Türk ir hava yoluyla çıkmak güzel duygu, senin dilini anlayabilen hosteslerin varlığı. Biz karı koca aslan burcuyuz ama kocam sıcak ülkeleri sevmez, soğuk yerleri makbul görür. Rusya gezimizi hatırlıyorum Temmuz ortasında tir tir titredim valla,buz gibi yağmurlu bir hava vardı bana göre, yemek kavramı güzel değildi ama kocamı zor getirdim bulsa burada kalalım diyecekti. Ben de tam tersi sıcak, sımsıcak havayı,sıcak havanın insanlarını severim. Yani Brezilya tam bana göre, gidip dönmemek isteyeceğimi baştan daha hissetmiştim.
Oğlumuz yolda kulaklarının çok hassas olmasının mağduriyetini yaşadı. Her anonsta, her çocuk ağlamasında ayağa dikildi ve ağlamaya başladı, neyse küçük müzik gitarı imdadımıza yetişti. Yemeklerini de güzel yedi . Diğer çocuklar da genel olarak sakindi. Sadece bir arkadaşımızın kızı çok huysuzlandı. Anne de öyle yıpranmış belli , çok zayıftı. İlk gözüme takılan kişiler de arkamızda oturdukları için onlardı… O tarihte Türkiye ve Brezilya saat farkı 5 saatti. Yani o kadar uçtuk gittiğimizde hava orada ancak kararmak üzereydi. Sıcak, nemli bir hava yüzümüze vuruyordu. Ankaralı güzel ablamızın eşiyle bavulu Arjantin’e aktarılmış onu bekledik. Ankaralı ablam sonradan çok ilgimi çekti ve en sevdiğim karakterlerden oldu. Dış görünüşü hırçın agrasif ama içine girdiğinde beyni, kişisel gelişimi en çok kavramış hayatın bir anlamda mantığını çözmüş güzel bir karakter, öncelikli eşi için gelmişti, ben onu çok sevdim. Eşi de doktor. Ben doktorlara veya bilim adamlarına böyle musubetlerin gelişini anlamlı buluyorum. Yenilik katmaları, bilime ilime ışık tutup yeni yol haritalarını keşfetmeleri için verilmiş bir armağan belki de. Tabi sınavı ve bedeli çok ağır. Her ruhun kolay kolay kaldırabileceği ve kabul edebileceği bir yol değil.
Genelde biz aile yapısı olarak, herkesi severiz ama içimize aldığımız kişiler çok az sayıdadır. İç yapımızı yaşadıklarımızı paylaştığımız nadir insanlar vardır. Bunlardan biri de Altınok’lar..Gül, Salih ve Kaan..Konumları yüksek olsa da gönülleri hep alçakta.Allah’a yakınlar, hayatı anlamaya, verilen yaşam mesajlarını okumaya açıklar. Mucizelere ve şifaya inanırlar. Kötü gününde hep insanın yanında olmaya meyilliler. Bizim apartmanda otururlar. Önce Salih Beyi tanıdık, yıllardır yanımızda olan dünya şekeri,hayat iksiri Hülya Ablamız sayesinde..Salih büyük bir trafik kazası geçirmiş, paramparça olup sonra tamamen iyileşmiş. Kafatasında kırıklar var. Bana dip yaptığım dönemlerde büyük destek verdi. Yürümeyi nasıl unuttuğunu, başkalarına bakıp bunlar nasıl yürüyor dediğini, öbür tarafa gidişini ve geriye dönüşünü…Bana çok destek oldu, inancımı geliştirmek için. Onu gördükçe iyileşmeyi hatırladım. Tabi bu süreçte her şeyi kotaran Gül var. Hamile haliyle kocasını hayata döndürüş yolculuğu. Gül seninle ağlayıp seninle gülen bir karakter. İkisini de çok seviyorum ve tabi onlardan gelen Kaan’ı..Bizim süreçlerimizde mucizevi iyileşme hikayeleri iyileşmemizi hızlandırıyor,inancımızı kuvvetlendiriyor bence. Bu tarz kitaplar yazılması motivasyonumuzu ayakta tutacak önemli faktör.
Geçen gece oğulları ishal olmuştu. Akşam işten çıkınca çocuklarına serum takmaya gittik evlerine, ikisi de Kaan’ın su kaybından halsizliğinden çok üzgündü. Sonra Salih’in bize söylediği şey, biz bir ishalde böyle olduk. Bir de sizin durumunuzda olsaydık tı..Kimse bu korkuyu yaşamasın aslında, herkes birbirinin deneyimine saygı göstersin bence. Saygı göstermek kişinin karmasına karışmadan olanı olduğu gibi kabul etmeyi getirir. Bazen sevgi göstermek, saygıyı unutur ve o deneyimin içine girip o deneyimi bilmeden hatyatınıza çekmenize neden olur. Acısı üstünde kalsın manası da bunu içerir..
Hep dua ediyorum Allah en büyük düşmanımıza bu derdi, evlat sınavını vermesin. Ama Cesur Ruhlar Robert Schwartzman kitabında öyle demiyor. Ruhlar dünyaya gelmeden önce deneyimini büyümek ve gelişmek için yolunu kendi seçer..Öyleyse ben her gece Şu ana kadar kendim seçmiş olduğum bu zor deneyimlerimi bırakıp kolay deneyimlerle bu ömrümü tamamlamayı seçiyorum. AMİN…
Ankaralı ablamız ve doktor eşi de zor tekamülü seçmişti, ablam eşini engelli arabasını kullanarak, bavullarını taşıyarak sevmek durumunda kalmıştı yıllarca..Ekstra başarı örneği yani….
Sonra hotele giderken çocuklar beklemekten iyice farıdı, deliler gibi ağlamaya başladılar. Biri susuyor biri başlıyordu. Koca Sao Paola da bir pizzacıyı gördük, bir de kalınan hotelimizi..Odaya yerleştiğimizde oğlumuz iyice farımıştı, deliler gibi ağlıyordu. Sonunda uyudu, Allahımmm yatak ne güzel bir şeymiş…
Sabah erkenden kahvaltı ve havaalanı, başkent Brezil’e uçuş..Sonra zor geçen transverler, engelli arabalarıyla gelen yolcular, dostlar, Abadiania otobüs yolculuğu. Veeeee sonunda hotelimize vardık.
Hotel dediğin pansiyon tarzı bir yapı. Oradaki tüm hoteller bu mantıkta. Aslında hoteller hastane reviri gibi düşünülüyor. Operasyon alıyorsun, gelip odanda dinleniyorsun, mantık bu tabi Türk mantığı farklı çalışıyor….
İlk gün gittiğimizde verilen oda küçücüktü, amannn bu ne zor dönüyorsun. Sonra tüm hotelleri gördüm, hepsi aynı türdeydi..
İlk gün heyecanı ve etrafı görme merakı,ne olacak endişesi, bavulları atıp hotelin bahçesinde toplanışımız. İşte hepimiz bir aradayız ve ne yapacağımızı merak içindeyiz. Bizimle tanışmaya gelen Avusturyalı rehberimiz. Bizi alıp Casa’yı tanıştırmaya götürmesi.İnsanların toplandığı salona bakıyorum, boş salonun duvarlarında, şifaya yardım eden ruhani rehberlerin tabloları, Joao’nun kendini ameliyat ederken ki resmi, yaşayan başka şifacıların Joao’ya destek için yolladıkları dua tarzı yazılar var. Bahçede meditasyon alanı inanılmaz bir yer ,tepedesin karşında uçsuz yeşillikler ,izlemeye doyamazsın. Mavi beyaz boyalı, kocaman bir bahçe, huzur,sükunet dolu, mis kokulu, günlerden Salı olduğu için sakin yarın muhtemelen çok kalabalık olacaktır diye düşünüyorum.Hediyeler hazırladım bizim meleğimiz Sonya’yı bulmak öncelikli hedefim. Daha gittiğimiz ilk gün karşılaştık onunla ve çok sevindik,bizi tanıdı ,kucaklaştık. Senle görüşmek istiyoruz dedik ve yarın öğleden sonra buluşalım dedi.Rehberimizi tuttuk bizimle çalışmaya başladı, tabi büyük bir pazarlık yaparak, Türk usulü yani..
Rehberimiz bence ne ile karşılaşacağından habersiz, diğer ülke insanları gibi sanıyor bizi ama bizdeki merak ve biraz söz dinlemezlik onun bildiği durum değil..Salı gecesi tek tek bizi dinleyip dileklerimizi dinledi ve kağıda yazdı, Joao’ya iletmek üzere. Biz ikinciye gittiğimiz ve operasyon aldığımız için orada uygulanacak süreç farklıymış, daha önce operasyon alanlar başka sıraya girecekmiş,önce geçmiş seferin kontrolü yapılacakmış
Çarşamba sabahı hepimiz bembeyaz giyinip, sabahın sekizinde Casada olduk. Herkes heyecanlı bekleyişte. Rehberimiz hepimizi bir araya topladı. İçeri Joao’nun odasına gitmeden önce bir ekip sürekli dua ettiriyor. Vee Joao sahnede,ayakları çıplak, birini ameliyat için aldı, dualarını etti ve ameliyatını toplam beş dakikada tamamladı. Hepimiz donduk kaldık,onu seyrediyoruz.
Bizim arkadaşlarımız yavaş yavaş içeriye götürülüyor,içeride yüzlerce insan meditasyon halinde, bir oda var orada fiziksel ameliyat almış olan ve yatan hastalar var. Biz dışarıda hala bekliyoruz.Çağatay bebek arabasında ,ortalığa bakınıyor. İçeri girip çıkan arkadaşlarımız sevinçli öğleden sonra operasyon dedi diyor ve hotele yola koyuluyorlar. Bizim grup en sonmuş, arada galiba rehber bizi unuttu diyoruz..Sabah postasının son grubu olarak içeri giriyoruz, çocuk önümüzde Joao karşımızda. Sürprizzz yine biz, bu evlat iyileşene kadar bizden kurtuluş yok anlayacağın sevgili Joao… Bize baktı ve ilerleyip geçtik yanından, rehberimiz Joao’nun Portekizce söylediklerini bize akşam iletecek..Öğleden sonra Sonya ile buluşacağız.ya Arkadaşlarımızın hepsi operasyon alacak bu sefer, bize operasyon denmedi..
Sonyamızı buldu, sana ve Joao’ya hediyelerimizi vermek isteriz dedik..Bizi elimizden tuttuğu gibi Joao’nun odasına götürdü. Ona İsviçre maceramızı anlattı. Joao yorgun görünüyordu ve bir konforlu siyah Tv koltuğunda oturuyordu.Teşekkür etti bize bakarak,odadan ayrıldık. Sonya elimizden tutarak,koşa koşa içeri operasyon odasına götürdü, rehberimiz Sonya’ya, onlar operasyon almayacaklar dedi. Sonya ona Joao söyledi burada olmalılar diye cevap verdi. Beni en çok şok eden an o andı. Ama Joao hiçbir şey demedi ki.Ben gördüm ,valla duydum yok öyle bir şey.
Gerçek şu ki bunlar telapatik anlaşıyorlar, şok içindeyim bu sefer kesin anladım. Ama Sonya bizi bildiğimiz Sonya değilmiş ki,orada operasyon sırasında büyük duaları yapan ruhani insanmış işte..
Biz Çağatayla ,bizim Ankara’lı prensesimizin ve Lüleburgaz’lı aslanımızın oturdu yere oturtulduk.Bizim Lüleburgurgaz’lı oğlumuzdan bahsedeyim birazda..Bizim gitmemize sayılı zaman kala o ve ailesi bir plan yapmışlar, hastaneye İsmail’e muayeneye gitmişler,birazda gripmiş evlat. İsmail muayeneyi tamamlamış, etik olarak hastanede sadec işini yapan kocama, durup durup size de geçmiş olsun hocam diyorlarmış, bizimki de ne sormak istediklerini anlamadan sağ olun deyip duruyormuş. Sonunda sormuşlar,biz de gitmek istiyoruz diye. O da bilgi almak istiyorsanız eşimle görüşün demiş. Oradan çıkıp bizim iş yerimize geldiler,nasıl güzel bir evlat anlatamam size yüzüne bakmaya kıyamazsın. Sapasağlam doğmuş, aşıdan sonra felç kalmış. Tekerlekli sandalyede ama inanılmaz bir çocuk büyüyünce mutlaka iyi yerlerde olacak. Hisleri çok kuvvetli.Aile dünya iyisi, çocuklarıyla ilgili. Normal ve bütüncül tüm yöntemleri deniyorlar. Babaannesi beyin kanaması geçirmiş hastanede yatıyor. Aile üzülüyor,gidemeyeceklerini düşünüyor, oğlan ısrarlı. Baba ne yapalım diyor, ben istihareye yatın diyorum. Baba akşam niyet ettim Allahım gitmemiz gerekiyorsa bir şey göster dedim diyor,oğlum sabah kalktığında Joao’yu gördüm ve beni rüyamda ameliyat etti dedi diyor. Anladım ki biz gitmeliyiz diyor ve o an apar topar karar verdiler gitmeye..Beraber olduk onlarla Brezilya’da..Bizim güzel oğlan orada da hep rüyalar gördü ve rüyaları doğru çıktı.
Bu arada istihare ile ilgili Gizem Çözücü sayfasından alıntı yaparak size paylaşımda bulunmak istiyorum.
Rüya ve İstihare
İstihare nedir, nasıl yapılır, sünnette belirtilen istihare nedir, uyumak ve rüya görmek şart mıdır?
İstihare; hayır dileme, yapmak istediği bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığını anlamak için iki rekât namaz kılıp dua ederek rüyasında manevî bir işaret almak amacıyla uykuya yatma olarak tarif edilir. Ancakistiharede as olan “uyumak” veya “rüyaya yatmak” değildir. Hatta vakit dar olup uyuyacak zaman bulunmazsa herhangi bir hayırlı mesele için yineistihare namazını kılmak sünnettir. Ancak Şerh Şir’atü’l-İslam kitabında şöyle denilir: Namaz ve dua yaptıktan sonra abdestli olarak kıbleye doğru yatar. Rüyada beyaz veya yeşil görürse o işte hayır vardır, siyah veya kırmızı görürse hayır yoktur. Ondan sakınmak daha iyidir.
Bundan gayrı, açıkça belirtildiği gibi, beyaz ve yeşil ya da kırmızı ve siyah görülmeyip daha teferruatlı ve karmaşık rüyalar görmüş olma durumu için bir kıyas ya da yargı yoktur. Bazı rüyalar, bazı gerçeklere işaret ederler, ancak isabetli tabir de ayrı bir ilimdir: Kişinin kendine göre hayra dalalet eden bir rüya, aslında şerri gösteriyor olabilir. Bu yüzdenistihareyi sünnette olduğu gibi yapmak gerekir. Fakat, istihareden daha önemli olanın,”istişare” yani, salih ve temiz bilir kişilere danışma olduğu da bilinmelidir. Rasûlullah efendimiz: “İstihare yapan zarar etmez, istişâre edende pişman olmaz” (65 el-Hîndî VN/813 (H. 21532)) buyurmuşlardır.
İstihare güzel ve güçlü bir sünnettir. Rasûlullah Efendimiz’in ashabına hemen her tereddütlü konuda “İstihare” tavsiye ettiği bilinmektedir. Ancak “İstihare“, kılma şekli ilmihal kitaplarında anlatılan iki rekat namazdan ve duasından ibarettir. Dua yaptıktan sonra, doğruluğu kalbine damlayan yönde hareket eder. Bir defa kılmasıyla kalbi bir yöne doğru ağırlık kazanmamışsa, bu namazı üç, beş, yedi defa tekrarlar, yine de kalbi seçim yapamıyorsa istisare de yapamıyorsa aklına uygun geleni yapar. Bu yedi defa iki rekatı, aynı anda da kılabilir. Sünnette öğretilen “istihare” budur.
Câbir (r.a)’den Peygamberimizin şöyle dediği nakledilmiştir: “Resulullah (s.a.s) bütün işlerinde, Kur’an’dan sure öğretir gibi istihareyi de öğreterek şöyle derdi: “Sizden biriniz bir ise niyetlendiği zaman farzın dışında iki rekat namaz kılsın ve şöyle desin:
“Allâhümme estehiruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve es’elüke min fadlike’l-azim. Fe inneke takdiru ve lâ akdiru ve ta’lemu ve lâ a’lemu ve ente allâmu’l guyûb. Allâhümme inkünte ta’lemu enne hâza’l-emre hayrun li fi dini ve meâşi ve âkıbeti emri tev âcili emri ve âcilihi. Fekdurhu li ve yessirhu li summe bârik li fihi. Ve in künte ta’lemu enne hâza’l-emre şerrun li fi dini ve maâşi ve âkıbeti emri ev âcili emri ve âcilihi f’asrifhu anni va’srifni anhu ve’kdur li el-Hayra haysü kâne. Sümme ardihi bihi”
(Buharî, Teheccüt, 25, Deavât, 49, Tevhid, 10; Tirmizi, Vitr, 18; İbn Mace, Akâme, 188; Ahmet b. Hanbel, III, 344).
İstihare duasının anlamı 
“Allah’ım yapmayı düşündüğüm su işin işlenmesinden yahut terkinden hangisinin hayırlı olduğunu bana ilminle kolaylaştır. Kudretinle senden güç istiyorum. Senin büyük fazlından ihsan buyurmanı dilerim. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter; benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilemem. Sen şeyi çok iyi bilensin, Allah’ım. Eğer bu işi dinim, yaşayışım ve işimin sonucu veya dünya veya ahiretimin sonucu bakımından benim için hayırlı olduğunu bilirsen o işi bana takdir et, kolaylaştır ve onu bana mübarek kıl. Eğer bu işi; dinim, yaşayışım ve işimin sonucu veya dünya veya ahiretimin sonucu bakımından benim için şer olarak bilirsen, onu benden, beni de ondan uzak eyle. Nerede olursa olsun benim için hayır olanı takdir et. Sonra da beni bu hayırla hoşnut buyur”
Sa’d b. Ebi Vakkas’tan, Resulullah (a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir:
“Âdem oğlunun Allah’tan hayır dilemesi (istihâresi) saâdetindendir. Allah’ın hükmüne razı olması da saâdetindendir. Allah’tan hayır istemeyi terketmesi ise onun bedbaht olmasındandır. Allah’ın hükmüne razı olmaması da, Âdemoğlunun bedbahtlığındandır”
(Ahmed b. Hanbel, I, 167; Tirmizi, Kader, 15).
İstihâreden önce veya sonra, gerekli istişareler yapılır ve o iş hakkında karar verilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
“İş konusunda onlarla istişare yap. İstişareden sonra o işi yapmaya tam olarak karar verince, artık Allah’a dayan ve güven” (Ali İmrân, 3/159).
Oğlumla ilgili bizim çok sevdiğimiz İsmail’in hastanede ki asistanı Yiğit ve Yağız adında çok yakışıklı ikizleri var. Her daim yanımızda olmuştur,öz kardeşimiz gibidir.Nadide ruhlardandır. Bizden habersiz bizim de tanımadığımız birine istiare rüyası yaptırmış Çağatay için, niyedir bilmem o rüyaya çok inandım. Rüya tam olarak şöyle, bu arada bakan kişi de bizi tanımıyor. Rüyaya yatan kişi diyor ki Yiğit ve Yağız’ı bize bırakmışsın sonra telefon açıyorsun sen taksiye atla gel,ben parasını vereceğim diyorsun,çocuklara yer yatağı yapıyoruz.Yiğit,Yağız,kızım,Çağatay hepsi yerde,ağızlarında emzik var,yalancı memeleri beyaz. Sonra uyanıyorlar bir defter veriyoruz ellerine,köşe koltuğun üzerindeler,pastel boyayla yazmışlar kırmızı ve yeşil renge boyuyorlar,çocuklara bağırıyorum bu ne hal diye. Defteri açıyorum defterin her yeri yemyeşil olmuş,boş yer kalmamış.Sonra bir bebek ağlıyor üstünde beyaz bir hastane çıkışı var altında bez var bacakları çıplak kucağıma alıp annesine veriyorum susuyor. Sonra karavanla bir sürü misafir geliyor,peşinden bir sürü arabalar o kadar çok insan var ki hepsinin elerinde poğaça kekler yapılmış,biz camdan bakıyoruz, nerede yatacak bu insanlar diyoruz ama bu insanların bir kısmı yabancıymış uzak ülkedenmiş…..
Bu rüya bana hep tamamen iyileşecek oğlun dedi. Şimdi insanların kalabalıklığını, bize gelen ve bilgi alan insanlar diye yorumluyorum ve bebeğin beyazlığını şimdi Joao daki hali diye düşünüyorum , ne olursa olsun bu rüya bana hep ışık oldu, gerisi boş…
Yazımda Brezilyada ki arkadaşlarımın isimlerini özellikle vermiyorum,onların rızası olmadan isimlerini kullanmak bana uygun gelmiyor. Kendilerinden bir yorum gelirse beraber görürüz zaten…
Şimdi Lüleburgazlı yavrumuz, Joao da Çağatay’la yan yana ve o günden önceki gece bu sahneyi rüyasında görüp bize bir bir anlatmıştı. Casa mı enteresan, bizim oğlan mı bir türlü anlayamadım..
Oturduğumuz yerde Joao ‘yu beklerken gözlerimiz kapalı duruyor. Ben bir ara gözlerimi açıyorum. Lüleburguzlı oğlumuzla,Ankara’lı kızımıza Joao birebir elle çalışıyor. Orada Joao ile bire bir çalışmak demek, inanılmaz güzel bir şey demek. Çıkışta bizim oğlan Deniz abla Çağatay’a elle birebir çalıştı Joao dedi. Ben de seni gördüm sana çalıştı dedim. Velhasıl çook mutlu olduk, muradımıza erdik ilk günden. Hep beraber hotelimize gittik, operasyon sonrası çok az konuşmak gerekiyor, internet cp telefonundan uzak olmak gerekiyor, bıngıldak kısmını iyice korumak gerekiyor, uzun uzun uyuyup dinlenmek gerekiyor…Odamıza girdik,küçücük odamıza. Elimizde blendır,oğlumuza aldığımız şifa çorbasına etimek doğrayıp içiriyoruz (şifa çorbası gönüllüler tarafından hazırlanıp, Joao tarafından şifalandırılıyor ve haftanın 3 günü ücretsiz dağıtılıyor tabi yine gönüllüler yardım ediyor), buradayken oğlumuzun kullandığı her şeyi, bir süreliğine bırakmaya karar verdik, dişini bile az fırçalamaya, kolay mı aylardır, savaşta gibi yaşıyor yavrum.Sadece akşamları beyin hücre geliştirici iğnesini vurdu babası. Türkiye’de her öğününde aldığı çörek otu yağını bile kestik.Çörek otunun sonsuz hikmetine inananlardanız. Çörek otu her derde devadır sayfasından bir yazı paylaşmak istiyorum.
Çörek Otunun Faydaları Üzerine Klinik Bulgular
Çörek otu modern tıbbın oldukça ilgisini çeken az sayıda bitkiden biridir. Hastalıklara etkisi üzerine yüzlerce deney yapılmıştır ve onlarcası da halen devam etmektedir. Bu kadar araştırma ve deney hep olumlu sonuçlanmış ve her defasında asırlar öncesinden buyurulan ve kıymeti yeni yeni anlaşılan "Ölümden başkasına şifadır" hadisi şerifine ulaşılmıştır. Ancak ilginçtir ki yine bu yüzlerce çalışmaya rağmen çörek otunun etki mekanizması hala tam olarak çözülememiştir.
Çörek Otunun Faydaları Klinik ve Terapötik Özellikleri
Çörek otu tohumları binlerce yıldır baharat ve gıda koruma maddesi olarak kullanılmıştır. Bitkinin tohumları ve yağı geleneksel tıp alanında kullanılabilecek potansiyel ilaç özellikleri göstermektedir. Bu derlemede çörek otunun terapötik (iyileştirici) kullanım alanları ve vücut sistemlerini etkileyen hastalıkların tedavisindeki rolü incelenmiştir.
Çörek otu, oksidan ajanları temizleyen antioksidan sistemi harekete geçirme özelliğine de sahiptir. İnflamatuar (iltihabi) süreçlerin mediatörü (arabulucu) olan prostaglandinleri ve lökotrienleri baskılayarak antienflamatuar (iltihap önleyici) özellik göstermektedir. Bitkinin immunomodülatör (bağışıklık sistemini düzenleyici) özellikleri, T hücrelerini ve doğal katil hücrelerini artırarak immun cevaba (savunma sistemine) katkıda bulunma şeklindedir.
            Çeşitli kanser ve mikroorganizmalara karşı anti–kanser ve anti–mikrobiyal özellikler göstermektedir. Toksik ajanlara maruz kalmış kolon dokusunda DNA hasarını azaltmakta, karsinogfenezin yani sağlıklı hücrelerin kanser hücrelerine dönüşmeye başlamasını önlemektedir. Çörek otu diabetes mellitus (DM) da da (Şeker Hastalığı) önemli tedavi edici etkilere sahiptir. Glukoz tarafından indüklenen insülin salgısını artırmanın yanında, intestinal mukozadan glukoz emilimini azaltma yönünde etkisi de bulunmaktadır.
Oğlan çok mutlu, hayatında ilk defa 24 saat boyunca anne babasının koynunda,huzur içinde yavrum…Şifa çorbasına da bayılıyor.
Akşam oldu rehberimiz gün içinde yaptıklarımızı, yapacaklarımız ve Joao’nun hakkımızda söylediklerini anlatmak için yanımıza geldi. Bize sıra geldiğinde direk söylediğini hiçbir zaman unutmayacağım.. Joao dedi ki ; “oğullarını çok iyi hatırlıyorum İsviçreden, ona hala çalışıyoruz,zaman alacak,tamamen iyi olacak ve büyüdüğünde büyük bir zat olacak”, inanamadım gerçek mi dedim rehberimize "hepsi gerçek ben demedim Joao dedi", dedi…